Büyükçekmece Eskiden Nereye Bağlıydı? Bir Sosyoloğun Gözünden Toplumsal Dönüşümün İzleri
Bir araştırmacı olarak kentlerin tarihine baktığımda, sadece sınır değişikliklerini ya da idari kararları değil, aynı zamanda toplumsal yapının sessiz dönüşümünü görürüm. Büyükçekmece’nin geçmişine dair “eskiden nereye bağlıydı?” sorusu, yalnızca bir coğrafya meselesi değildir. Bu soru, aynı zamanda değişen yaşam biçimlerinin, toplumsal normların ve cinsiyet rollerinin nasıl yeniden şekillendiğini anlamamıza yardımcı olur. Çünkü her idari değişiklik, aslında toplumun kendini yeniden kurma biçimidir.
Tarihsel Bağlam: Büyükçekmece’nin İdari Yolculuğu
Büyükçekmece, Osmanlı döneminde İstanbul’un batısında yer alan küçük bir kıyı yerleşimiydi. Uzun yıllar boyunca Çatalca Sancağı’na bağlı bir köy konumundaydı. 20. yüzyılın başlarında, özellikle Cumhuriyet’in ilanından sonra, bölge hızlı bir şekilde büyümeye başladı. Tarım, balıkçılık ve küçük esnaf kültürüyle şekillenen yerel ekonomi, zamanla şehirleşmenin etkisiyle değişti.
1980’lere gelindiğinde Büyükçekmece artık bir kent kimliği kazanmaya başlamış, 1992 yılında ise ilçe statüsüne kavuşmuştu. Ancak bu idari dönüşüm, yalnızca haritalarda değil; insanların yaşam pratiklerinde, toplumsal rollerinde ve hatta kimlik algılarında da derin izler bıraktı.
Toplumsal Normların Dönüşümü: Kırsaldan Kente Geçiş
Kırsal döneminde Büyükçekmece’de toplumsal yapı, dayanışmaya dayalı geleneksel normlarla biçimlenmişti. Komşuluk, akrabalık ve köy meclisleri gibi sosyal mekanizmalar, toplumun işleyişinde belirleyici rol oynuyordu.
Ancak ilçe olma süreciyle birlikte bu yapılar modernleşme ve bireyselleşme baskısıyla dönüşmeye başladı.
Eskiden erkekler “ailenin dışarıyla bağı” olarak konumlanır, tarım, inşaat veya balıkçılıkla uğraşırken; kadınlar “evin duygusal merkezi” olarak görülürdü. Bu toplumsal rol dağılımı, o dönemin yapısal ihtiyaçlarını karşılarken, aynı zamanda kültürel kimliğin de taşıyıcısıydı.
Günümüzde ise bu roller esnemiş; kadınlar da ekonomik üretimin bir parçası, erkekler ise duygusal bağ kurma sürecinin aktörleri haline gelmiştir. Yani Büyükçekmece’nin “bağlı olduğu yer” artık yalnızca idari olarak değil, toplumsal bilinç düzeyinde de değişmiştir.
Cinsiyet Rolleri: Yapısal ve İlişkisel Boyutlar
Toplum biliminde erkekler genellikle “yapısal işlevlerin” taşıyıcısı olarak görülür: ekonomik temelleri kurar, kamusal alanda varlık gösterir ve sistemin sürdürülebilirliğini sağlarlar.
Kadınlar ise “ilişkisel bağların” temsilcisidir: duygusal dayanışmayı, toplumsal sürekliliği ve kültürel aktarımı sağlarlar.
Büyükçekmece örneğinde bu ikili denge oldukça belirgindir.
Eskiden erkeklerin denizle kurduğu ilişki —balıkçılık, taşımacılık, ticaret— toplumsal işlevin merkezindeydi. Kadınların ise ev içi üretim, komşuluk ilişkileri ve geleneksel misafirlik pratikleriyle kurduğu ağ, toplumsal bağların dokusunu örüyordu.
Bugün bu denge yeniden tanımlanıyor. Kadınlar artık sadece ilişkisel değil, aynı zamanda yapısal rollerin de taşıyıcısı. Eğitim ve istihdam olanaklarının artması, Büyükçekmece kadınını sosyal yaşamın aktif bir öznesi haline getirmiştir. Erkekler ise toplumsal baskıdan arındıkça, duygusal bağ kurmanın, aile içi iletişimin ve toplumsal empati kurmanın önemini fark etmektedir.
Kültürel Pratiklerin Yeniden Tanımı
Modern Büyükçekmece’de kültürel pratikler de bu dönüşümden payını almıştır. Eskiden düğünler, balıkçı festivalleri ve mahalle dayanışmaları toplumun “biz” duygusunu canlı tutardı.
Bugün bu pratikler yerini sanat festivallerine, spor etkinliklerine ve dijital topluluklara bırakmıştır. Ancak dikkat edilirse, toplumsal işlev değişmiş olsa da, bağ kurma ihtiyacı aynı kalmıştır. İnsanlar hâlâ bir araya gelmek, ortak bir kimlik inşa etmek ister. Bu da sosyolojinin temel gerçeğini hatırlatır: yapılar değişir, ama insanın ilişkisellik ihtiyacı kalıcıdır.
Sonuç: Bağlılık Bir Yer Değil, Bir Deneyimdir
Büyükçekmece eskiden Çatalca’ya bağlıydı; bugün ise kendi kimliğiyle İstanbul’un önemli ilçelerinden biridir. Ama asıl bağlılık, toplumsal hafızaya ve birlikte yaşama kültürünedir.
İdari sınırlar değişebilir, yollar genişleyebilir, binalar yükselebilir. Ancak bir toplumun özü, bireylerin birbirine nasıl yaklaştığı, nasıl dayanıştığı ve nasıl paylaştığıyla ölçülür.
Belki de Büyükçekmece’nin hikâyesi bize şunu söylüyor: “Bir yerin nereye bağlı olduğu değil, o yerin insanlarının birbirine ne kadar bağlı kaldığı önemlidir.”
Etiketler: #Büyükçekmece #Sosyoloji #ToplumsalDönüşüm #CinsiyetRolleri #KültürelKimlik #İstanbulTarihi