İçeriğe geç

Gözün görme olayı nasıl gerçekleşir ?

Görmenin Sosyolojisi: Gözün Görme Olayı Nasıl Gerçekleşir?

Bir araştırmacı olarak her zaman insanın dünyayı nasıl algıladığını merak etmişimdir. Ancak bu merak, yalnızca biyolojik bir süreçle değil, toplumsal ve kültürel bir yapı olarak “görme”nin kendisiyle ilgilidir. Çünkü göz, yalnızca ışığı değil; toplumun inşa ettiği anlamları da algılar. Gözün görme olayı, fiziksel bir süreç kadar, sosyolojik bir deneyimdir. Bir birey dünyaya bakarken, aslında toplumun öğrettiği biçimlerde görür. Peki, gerçekten neyi görürüz ve nasıl görürüz?

Görmenin Biyolojik Temeli ve Sosyolojik Yorumu

Biyolojik açıdan bakıldığında, gözün görme olayı oldukça karmaşık ama düzenli bir süreçtir. Işık, göz bebeğinden geçerek mercekte kırılır ve retina tabakasına düşer. Retina üzerindeki fotoreseptör hücreler (çubuk ve koni hücreleri) bu ışığı sinyallere dönüştürür, bu sinyaller de optik sinir aracılığıyla beyne iletilir. Böylece “görme” gerçekleşir.

Ama sosyolojik düzlemde bu kadar basit değildir. Çünkü her birey, gözünün gördüğünü toplumsal normlar, kültürel kodlar ve cinsiyet rolleri aracılığıyla anlamlandırır.

Göz, sadece “ışığı” değil, “ideolojiyi” de algılar. Görme eylemi, toplumun bireye neye dikkat etmesi, neyi fark etmemesi gerektiğini öğrettiği bir kültürel süreçtir. Bu nedenle, göz biyolojik olarak evrensel olsa da, sosyolojik olarak özeldir.

Toplumsal Normlar: Gözün Görme Biçimini Şekillendiren Güç

Toplum, bireyin nasıl göreceğini belirleyen görünmez bir rehberdir. Toplumsal normlar, neyin “güzel”, “ayıp”, “değerli” veya “önemsiz” olduğunu gözümüze öğretir.

Örneğin, bir kadının sokakta yürürken çevresine dikkatle bakması genellikle “temkinlilik” olarak yorumlanır; aynı davranış bir erkek tarafından yapıldığında “güç gösterisi” olarak algılanabilir. Bu fark, biyolojik bir temelden değil, kültürel bir kurgudan doğar.

Göz, toplumun normlarıyla eğitilir. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren “bakma”, “ayıp”, “güzel”, “yakışır” gibi uyarılarla görmenin sınırları çizilir. Böylece birey, sadece neye bakacağını değil, nasıl bakacağını da öğrenir. Bu da görmenin aslında bir “toplumsal inşa” olduğunu gösterir.

Cinsiyet Rolleri: Gözün Farklı Görme Biçimleri

Toplum, kadın ve erkek gözlerini farklı biçimlerde sosyalleştirir. Erkeklerin yapısal işlevlere, kadınların ise ilişkisel bağlara odaklanması bu farkın temel göstergesidir.

Erkek gözünün “düzeni” ve “kontrolü” aradığı düşünülür. Bir erkek, bir şehir manzarasına baktığında binaların simetrisini, sistemin işleyişini, yolların düzenini fark eder. Kadın gözü ise aynı manzarada insanların yüzlerine, etkileşimlerine, sokakta kurulan ilişkilerin doğasına dikkat eder.

Bu farkın nedeni biyolojik değil, toplumsal rollerin bireye yüklediği beklentilerdir. Erkeklerin “akılcı”, kadınların “duygusal” görülmesi; erkeklerin dış dünyaya, kadınların ise içsel ilişkilere yönlendirilmesi, gözün toplumsal bir yönlendirme aracı haline geldiğini kanıtlar.

Bu ayrım, görme biçimlerimizi belirlerken aynı zamanda toplumun güç dengelerini de yeniden üretir. Erkek gözü kamusal alanın hâkimiyken, kadın gözü özel alanın koruyucusu haline gelir. Bu da görmenin cinsiyetlendirilmiş bir eylem olduğunu gösterir.

Kültürel Pratikler: Gözün Eğitimi

Her toplum, bireyin gözünü kendi kültürel kalıplarına göre “eğitir.”

Japonya’da doğrudan göz teması kurmak saygısızlık olarak görülürken, Batı kültürlerinde dürüstlüğün göstergesi sayılır.

Aynı davranış, farklı kültürlerde tamamen zıt anlamlar taşır. Bu da gözün yalnızca biyolojik değil, kültürel olarak da “öğretilmiş” bir organ olduğunu kanıtlar.

Bir başka örnek de medya kültüründe görülebilir. Reklamlarda kadın bedeni estetik bir obje olarak sunulurken, erkek bedeni gücün simgesi haline getirilir. Bu durum, gözün neyi arzulanabilir, neyi saygı duyulabilir olarak gördüğünü toplumsal kodların belirlediğini gösterir.

Toplumsal Görme Körlükleri: Gözün Görmediği Gerçekler

Toplum sadece neyi göreceğimizi değil, neyi görmeyeceğimizi de öğretir.

Yoksulluk, yaşlılık, engellilik gibi olgular çoğu zaman kamusal alanda görünmez kılınır. Çünkü toplum, bu gerçeklerin “görülmemesini” tercih eder.

Göz, bu nedenle yalnızca ışığı değil, aynı zamanda karanlığı da seçici biçimde algılar. Sosyolojik anlamda körlük, bir göz kusuru değil; bir toplumsal yönlendirme biçimidir.

Sonuç: Göz Gerçekten Kime Ait?

Gözün görme olayı, biyolojik olarak ışığın beyne taşınmasıdır; ama toplumsal olarak bu ışığın anlamlara dönüşmesidir.

Göz, bireyin dünyaya açılan penceresi olduğu kadar, toplumun bireye açtığı sınırlı bir çerçevedir. Bu nedenle, “göz” görmekten çok “yorumlamak”la ilgilidir.

Kendi gözlerimizle mi görüyoruz, yoksa toplumun bize öğrettiği biçimlerde mi? Belki de asıl görme eylemi, bu sorunun farkına varmakla başlar.

Seni de Tartışmaya Davet Ediyorum

Senin gözün ne görüyor?

Toplumun sana gösterdiğiyle mi bakıyorsun, yoksa kendi anlam dünyanı mı inşa ediyorsun?

Görme biçimlerinin kültür, cinsiyet ve toplumsal normlarla nasıl şekillendiğine dair kendi deneyimlerini paylaş. Çünkü her bakış, dünyayı yeniden görmemizi sağlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort ankara escort